Büyük konsolidasyon

Minimal yaşam anlayışını, rafine yaklaşımları seviyorum.

Daha önce okuma rutinlerimi sadeleştirmiştim (burada da paylaştım, şu ve şu iki yazıyla).

Son bir ay içerisinde yaptığım yeni bir çalışmayla, bundan böyle okuduğum her türlü içeriği de konsolide ediyor olacağım. Anlatayım.

Bunu bir proje olarak aldım. Projenin kapsamı, bugüne dek okuduğum ve bugünden sonra okuyacağım tüm kitaplardı. Projenin amacını şöyle belirledim: Okuduğum tüm içeriği, potansiyelimi gerçekleştirmeye somut katkı bağlamında rafine etmek.

Yinelemek isterim ki, bu bir konsolidasyon projesiydi. Artık daha az sayıda yazarla ve kitapla etkileşimde olacağım. Sayı azalacak ama yoğunluk artacak. Bu arada, okuyacağım herşeyin içinde kitaplar orta/uzun vadede %80+ ağırlığa sahip olmaya devam edecek. Yani tükettiğim çevrimiçi içeriği, kitaplara nispeten çok daha düşük dozajda tutmaya devam.

Kitaplarımı şöyle kategorize edeceğim: Okuduklarım, okunacaklar, top100, top20. Sayılar değişebilir ama yapı bu şekilde olacak.

Orta/uzun vadede ortalama 36 kitap/yıl (yani ayda üç kitap) gibi bir tempoda kitap okumayı öngörüyorum.

Top20 grubu en yüksek değeri verdiğim ilk 20-24 kitabımdan oluşacak. Bu gruptaki kitaplarımı 2-3 yılda bir yeniden okuyacağım. Bu grubun misyonu, tüm faydayı alıncaya kadar etkileşime devam etmek olacak, tüm faydayı almışsam listeden kitap çıkarmak da elbette söz konusu olabilecek.

Top100 grubu fiziksel olarak muhafaza edeceğim kitaplardan oluşacak (ileride, belki 8-10 yıl sonra yeniden okumayı düşünebileceğim kitaplar, 20’si top20’den gelen).

Top100 haricinde okuduğum kitapları kitaplığımda tutmayacağım, elden çıkaracağım (eşe dosta hediye etme, okullara bağışlama, vs). Fiziksel kitaplığımda şu raflar olacak: Top20 rafı, Top100 rafı, Okunacaklar rafı.

Bu konsolidasyon çalışması kapsamında fiziksel olarak muhafaza ettiğim tüm kitaplarımı elden geçirdim (nostalji dolu, zaman alıcı, zorlu bir çalışma oldu). Bu çalışma sonucunda top100’e 35 kitap, top20’ye 15 kitap ataması yaptım. Bu gruplarımı Goodreads profilimden takip edebilirsiniz, profil adresim http://www.goodreads.com/kahmet -- ve evet, sahip olduğum diğer bir sürü kitapla “ilişiğimi kestim”. Böylece canlı yapı hayata geçmiş oldu.

Bugün itibarıyla okunacaklar listemde 40 kitap (16,600 sayfa) yer alıyor. Bu kitapları okuma işini 2016 yılı içinde tamamlamayı hedefliyorum (400 sayfa/hafta gibi bir tempo anlamına geliyor, makul). Bu 40 kitabın muhtemelen 32-36 adedi top100’üme girecek. Yani 2016 sonu itibarıyla top20 listemin dolmasını, top100 listemde 70 kitap olmasını öngörüyorum. 2017 sonu itibarıyla top100 listemin de dolmasını öngörüyorum (liste dolunca kitap ekleyebilmek için önce kitap çıkması gerekecek).

Yorucu bir çalışma oldu, ama yaşamın entellektüel boyutunda okuduklarımı rafine etmiş olmak beni çok mutlu ediyor. Bu çalışma sonrasında artık daha berrak/çevik bir kafa yapısında olmayı ve bunun katkılarını kalan ömrüm boyunca hep yaşamayı öngörüyorum.

Hayırlı olsun.

Okumaya dair – II

Peki, okunacaklar listemi nasıl oluşturuyorum, nasıl sıraya sokuyorum?

Öncelikle zihnimde öğrenme isteğimin sürdüğü, takip ettiğim bir tema akışı var. Buna uymaya çalışıyorum. Temalar Rus edebiyatı gibi genel ve geniş bir şey de olabiliyor, ‘Formula1’de Mercedes geçen sezonu açık ara önde tamamlamayı nasıl başarabildi’ gibi teknik bir şey de.

Konu çok derinse, “1000-sayfa-kuralı” diyebileceğim bir kuralım var, bu şöyle oluyor: Bir konuda en fazla 1000 sayfa okuyorum, sonrasında eğer konu bitmemişse o konuya mola veriyorum. Araya başka kitaplar/konular alıyorum. Böyle yapınca okuduklarımı içselleştirmek daha kolay/verimli olabiliyor.

Okunacaklar listeme gelince; öncelikle zihnimdeki temaları okunacak kitaplara dönüştürüyorum. Burada "yazar ve kitap keşif" süreci hayati önemde. Konularımı kimin kaleminden okuyacağımı çok önemsiyorum. Hem konulara en hakim hem de kelimelerle arası en iyi yazarları keşfetmeye ciddi zaman ayırıyorum (bu noktada Goodreads, 1000Kitap gibi kitap ağları devrede). Ayrıca, çok iyi bir yazar keşfetmişsem, -bazen zihnimdeki tema akışını bile esneterek/güncelleyerek- en iyi eserlerini mutlaka okumaya çalışıyorum. Okuyacağım kitaplar böylelikle netleşmiş oluyor.

Oluyor olmasına ama, şu da var ki, okunacaklar listeme en fazla 9-12 aylık bir okuma yükü yüklüyorum. Bu eşiğe gelmişsem artık kitap keşfini, aramayı, kitapçı gezmeyi, kitap dergisi okumayı falan boşluyorum. Ta ki okunacaklar listem bu 9-12 aylık eşiğin altına ininceye kadar. Burada kritik nokta, tüm bu planlamaya zaman bazlı yaklaşmak, yani önümdeki 12 ay boyunca sahip olabileceğim okuma tempomu/kapasitemi de dikkate almak. Malum, zaman kısıtı yaşamın doğasında var.

Nihayet son aşama olarak da kısa-vade planlama yapıyorum. Yani belirlenmiş, okunacak kitaplar -tema sırasına uygun olarak- haftalara yerleşiyor. Rolling şekilde önümdeki 10-13 haftalık (yani yaklaşık üç aylık) dönemi okuma temposu ve kitap sırası detayına kadar planlıyorum.

Böyle yazınca karışık bir formülasyon gibi durdu ama uygulamada gayet pratik çalışıyor.

İşte böyle. Peki, bütün bunları neden yazdım? Bu blog neden varsa, o yüzden.

Okumaya dair – I

Kendimi bildim bileli okurum. “Karışım” (yani ne okuduğum) değişir, ama hep okudum, hep de okuyor olacağım. Okumayı kişiye en büyük değeri katan tekil aktivite olarak görürüm.

Şimdilerde %50 edebiyat, %50 felsefe/psikoloji/antropoloji okuyorum. Öncesinde sadece edebiyat okurdum. Onun öncesinde sadece işimle ilgili bilanço, finansal rapor, küresel ekonomiye dair yorum falan okurdum. Onun öncesinde çok geniş bir kapsamda çevrimiçi içerik, özellikle de blog okurdum (Google Reader zamanları). Onun öncesinde işletmecilik, yönetim konuları falan okurdum (MBA zamanları). Nihayet en önceleri yine sadece edebiyat okurdum.

Artık kendimi profesyonel bir okuyucu olarak görüyorum, bu şekilde organize olmaya gayret ediyorum. Şöyle ki; okuduğum her sayfanın bana katkısını tanımlayabilmeyi kendime şart koşuyorum. Böyle yaklaşınca hadise kendiliğinden profesyonel bir zemine oturuyor, okuma süreci hızla bir “kişisel gelişim ve zenginleşme” mekanizması haline geliyor.

Örnek vermek gerekirse, bir Dostoyevski ya da Tolstoy okuyorsam, hem -tabii ki- dev keyif almayı, hem de hayat görüşümü zenginleştirmeyi amaçlıyorum. Bu gözle okuyorum. Bir sosyoloji ya da felsefe kitabı okuyorsam, düşünme şeklimdeki kusurları teşhis edebilir miyim, nasıl düzeltebilirim diye de mutlaka bakıyorum. Kusurlarımı buldukça gerekirse okunacaklar listeme konu bazlı eklemeler de yapabiliyorum (ve böylece gelişim süreci kendi kendini besler hale geliyor). Bilimsel bir yayın okuyorsam zaten amaç belli: O bilgiyi zihnime yüklemek.

Okuduklarımın içerisinde edebiyatın ağırlığının genel olarak %50’nin altına düşmemesine dikkat ediyorum, çünkü edebiyat hayal gücünü, kişinin kendini ifade etme becerisini inanılmaz geliştiriyor. Malum, bunlar süper-önemli yetkinlikler.

Devam edeceğim.

Klip koleksiyoncusu

Bir "klip koleksiyoncusu" olduğumu söylesem sanırım yanlış olmaz (ve evet, başlık için Denzel Washington'un başrolde oynadığı "Kemik Koleksiyoncusu" filminden esinlendim).

Sinema ve tiyatro gibi sahne sanatlarını takip etmeyi, yeni insanlar ve farklı fikirler keşfetmeyi, iletişimi ve hoş sohbeti, ha bir de müziği çok seven biri olarak sıkı bir çevrimiçi video tüketicisi olduğumu söyleyebilirim. Bu anlamda sıklıkla ziyaret ettiğim sitelerinin başında da Google'ın youtube.com'u geliyor.

Birkaç yıl kadar önce, Youtube'da beğendiğim içeriği sisteme tanımladığım oynatma listelerimde "biriktirmeye" başladım. Bu alışkanlığım --son derece keyifli bir şekilde-- o gün bugündür devam ediyor.

Youtube oynatma listelerimin büyük bölümü herkese açık, şu linkten siz de takip edebilirsiniz (hatta oynatma listelerime yaptığım eklemeleri takip etmek isterseniz Youtube profilime abone de olabilirsiniz).

Biriktirdiklerim arasında şunlar var: Sevdiğim sohbetler/konuşmalar, (beğendim/beğenmedim gibisinden kısa notlarımla birlikte) izlediğim filmler, sevdiğim müzik klipleri, sevdiğim reklam klipleri, sevdiğim danslar ve hatta sevdiğim şiirler.

Müzik ve sohbetler gibi içeriği yıl bazında da ayırıyorum ki zamanla ilgi alanlarımın ve zevklerimin nasıl değiştiğini takip edebileyim.

Youtube oynatma listeleri oluşturarak klip koleksiyonu yapmayı şiddetle tavsiye ediyorum. Umuma açık yapmasanız bile, sevdiğiniz kliplerin "elinizin altında" olmasını bahse girerim siz de çok seveceksiniz.

Favori sahnelerimden biri: "inch by inch"

"Any Given Sunday" filminde Al Pacino'nun harikulade oynadığı ve "inch-by-inch sahnesi" ismiyle efsaneleşmiş şu sahne benim en sevdiğim, sık sık izlemekten metnini neredeyse ezbere bildiğim, bana çok faydalar sağladığına inandığım bir sahnedir.

Yeni bloguma bununla başlamak istedim. Videoyu sık kullanılanlara eklemekte fayda var :)

Yeni blogum devrede. Merhaba Dünya!

Merhaba dünya!

Yazılım dünyasından gelen bu sözü hep sevmişimdir, yeni birşeylere başlarken illa ki bir yolunu bulup kullanırım. Hani o bir projeyi devreye alma, canlıya geçirme zamanı vardır ya, belki de işte o anları daha uzun hissedebilmek için yaparım bunu.

Nihayet yeni blogumla ilgili çalışmalarım belli bir olgunluğa erişti ve bugün bu yazıyla birlikte yeni blogumu devreye almış oluyorum. Hayırlı olsun :)

Benimle ilgili tanıtıcı bilgileri ve blogumla ilgili tanımlayıcı bilgileri ayrı yazılar olarak yine burada bulabilirsiniz.

Benim için güzel Türkçe'mizi kullanmak, yazmak, düşüncelerimi paylaşmak, insanlarla iletişim kurmak daima müthiş keyifli aktiviteler, dolayısıyla bu blogun benim için büyük bir keyif kaynağı olacağından eminim.

Umarım blogumla pek çok kişiye ulaşabilirim ve blogum takipçilerim için de --en az benim için olduğu kadar-- keyifli ve ilham verici bir deneyim olabilir.

Bloguma ilgi gösteren herkese teşekkürler.

Serüven başlasın!

Bu blogun kullanım şartları

  • Bu blogda yer alan yazı ve görseller üzerindeki tüm maddi ve manevi haklar, eser sahibi Ahmet Kara’ya aittir ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile korunmaktadır.
  • Blogumu kullanan herkes bu şartları kabul etmiş sayılır.
Blogumdan kullanım şartlarına uygun şekilde faydalanmanızı rica ediyorum. Kullanım şartlarını kabul etmiyorsanız lütfen blogumu kullanmayın.

İlginiz için teşekkürler.

Bu blog neden var?

İlk blogumu 2008 yılında oluşturdum. Yaklaşık bir yıl yaşayan bu ilk blogumun takipçisi az, ama bana faydası büyük oldu. Faydanın büyüklüğünü önceden öngörememiş olduğuma şaştığımı da hatırlıyorum.

Blog yazmak kişisel gelişime katkı sağlıyor, kişinin düşüncelerini rafine etmesine yardımcı oluyor, son olarak da kişinin kendini muhtelif çevrelere en uygun şekilde ve birinci ağızdan tanıtmasına imkan sağlıyor.

Blog sahibi olmayı herkese tavsiye ediyorum.

***

Ziyaret etmekte olduğunuz "Ahmet Kara'nın Blogu" isimli bu blogumun misyonu şunlardır:
  • Dijital kimliğimin merkezinde, muhtelif ortamlarda yaptığım paylaşımların özlü bir şekilde konsolide olacağı bir ortam olması, 
  • Yaşam deneyimlerimi paylaşacağım bir ortam olması,
  • Kişisel gelişimimi, neleri nasıl düşünüp yaşamı nasıl algıladığımı yansıtması,
  • Bana dair (belki de yaşam boyu açık kalacak) süresiz bir iletişim kanalı olması.

İlginiz için teşekkürler.

Ahmet Kara kimdir?

1974 yılında Konya'da dünyaya gelmişim.

Ortaokulu Konya Anadolu Lisesi'nde, liseyi Ankara Fen Lisesi'nde okudum. Sonrasında Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği lisans ve nihayet ODTÜ İşletme yüksek lisans mezunuyum.

Okul hayatım hep çok başarılı geçti. Daha çocuk yaşta girdiğim Anadolu Lisesi sınavında, sonra Fen Lisesi sınavında, sonra üniversite sınavının her iki basamağında, hatta öğrencilik yıllarım boyunca girdiğim Türkiye çapındaki tüm deneme sınavlarında hep Türkiye ilk 100'ündeydim.

Ağustos 2013'te çekilmiş bir fotoğrafım
Bir Koç grubu şirketi olan Arçelik'te -ilk üç yılı işletme yüksek lisans programımla eş zamanlı olmak üzere- tam onbeş yıl çalıştım. Sonrasında bağımsız araştırmalar yapmak üzere kendi isteğimle Arçelik'ten ayrıldım. Ağustos 2011'den bugüne bu dönem devam ediyor.

Bekarım ve Şubat 2013'ten bu yana Konya'da yaşamaktayım.

Beni bu blogum dışında şu ortamlarda da takip edebilirsiniz:
  • Twitter – Yaşama düştüğüm kısa notlar (ayrıca favori sosyal medya platformum)
  • Linkedin – Profesyonel kimliğim
  • Goodreads – Okuduklarım ("kendimi inşa sürecim" diyeyim, tabii çevrimiçi içerik hariç)
  • Youtube – Favori videolarım

Son olarak, geribildirim almayı çok severim. Benimle ilgili olumlu/olumsuz düşüncelerinizi (sağdaki iletişim kutusu ya da sosyal medya hesaplarım aracılığıyla) benimle paylaşırsanız sevinirim.

İlginiz için teşekkürler.